7 Şubat 2009 Cumartesi

aLLAHIN iSiMLERi ACIKLAMALARI 5


MÜ'MİN

Emniyet verici, emin kılan

"O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Melik'tir; Kuddûs'tur; Selam'dır; Mü'min'dir; Müheymin'dir; Aziz'dir; Cebbar'dır; Mütekebbir'dir. Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok Yücedir." (Haşr Suresi, 23)

Allah müminlere dünyada ve ahirette hoşnutluk içinde bir yaşam sunar. Bu yaşam her yönüyle çok mükemmel olduğu gibi manevi olarak da müminlerin çok güçlü olmalarını sağlayacak şekildedir. Allah salih kullarına manevi yönden huzur, güven ve eminlik verir. Müminlerin dünyada zorluk içinde oldukları dönemlerde onları destekler, kalplerini pekiştirir, Kendisine olan tevekkülleriyle huzurlu bir yaşam sürmelerine izin verir. Kuran'da Peygamberimiz (sav) döneminde savaşta alınan bir yenilginin ardından Allah'ın müminlere olan manevi desteği şöyle anlatılmıştır:

Andolsun, Allah birçok yerlerde ve Huneyn gününde size yardım etti. Hani çok sayıda oluşunuz sizi böbürlendirip-gururlandırmıştı, fakat size bir şey de sağlayamamıştı. Yer ise, bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti, sonra arkanıza dönüp gerisin geri gitmiştiniz. (Bundan) Sonra Allah, elçisi ile mü'minlerin üzerine 'güven duygusu ve huzur' indirdi, sizin görmediğiniz orduları indirdi ve inkar edenleri azablandırdı. Bu, inkarcıların cezasıdır. Bunun ardından Allah, dilediği kimseden tevbesini kabul eder. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir". (Tevbe Suresi, 25-27)

Kuşkusuz müminlerin karşısında her zaman inkarda direnen bir grup olmuştur. Bu inkarcı kesim Allah'a samimi bir kalple yönelen müminleri doğru yoldan çevirmeye, kendi dinlerine uymaya çağırmışlardır. Bu çağrıdan yüz çevirenleri ise şiddetli bir eziyetle tehdit etmişlerdir. Ancak böyle dönemlerde de Allah inkar edenlerin çabalarını boşa çıkarmış ve müminlere her yönden destek olmuştur:

"Hani o inkar edenler, kendi kalplerinde, 'öfkeli soy koruyuculuğu'nu (hamiyeti), cahiliyenin 'öfkeli soy koruyuculuğunu' kılıp-kışkırttıkları zaman, hemen Allah; elçisinin ve mü'minlerin üzerine '(kalbi teskin eden) güven ve yatışma duygusunu' indirdi ve onları "takva sözü" üzerinde 'kararlılıkla ayakta tuttu'. Zaten onlar da, buna layık ve ehil idiler. Allah, herşeyi hakkıyla bilendir". (Fetih Suresi, 26)

Allah'ın tüm müminlere, özellikle de elçilerine olan manevi desteği daha pek çok ayette haber verilmiştir. Peygamberimiz (sav) dönemindeki inkarcı kavim, peygamberin hicret etmesine sebebiyet verdiğinde, Allah onu her türlü ortamda destekleyeceğini vaat etmiş, inkarcıların saldırısını önlemiş, manevi olarak da elçisine 'huzur ve güvenlik duygusu' indirmiştir. Allah'ın bu yardımı ayetlerde şöyle haber verilmektedir:

"Siz O'na (peygambere) yardım etmezseniz, Allah O'na yardım etmiştir. Hani kafirler ikiden biri olarak O'nu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir." Böylece Allah O'na 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, O'nu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkara edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın kelimesi, Yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir". (Tevbe Suresi, 40)

Yukarıda sayılanların tümü Allah'ın insanlara dünyada verdiği güvenlik ve huzur duygusudur. Ancak ahirette olan huzur ve güvenlik dünyadaki ile karşılaştırılamayacak kadar büyük bir nimettir. Çünkü oradaki manevi huzur sonsuza kadar sürecektir ve Allah dilemedikçe yok olması mümkün değildir.

Allah müminlerin cennette yaşayacakları, maddi ve manevi her yönden tatmin bulmuş bu hali şöyle tarif etmektedir:

"Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır. Oraya esenlikle ve güvenlikle girin. Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar. Orada onlara hiçbir yorgunluk dokunmaz ve onlar ordan çıkarılacak değildirler". (Hicr Suresi, 45-48)


MUCİB

Kendine yalvaranların isteklerini veren, icabet eden

Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm... (Bakara Suresi, 186)

Dua, Allah ile kulu arasında özel ve sıcak bir bağlantıdır. Kul tüm sıkıntılarını ve isteklerini Allah'a açar, O'na yakarır, Allah kulunun isteğini işitir ve ona icabet eder.

Allah, insana şah damarından daha yakın olan, herşeyi bilen, işitendir. İnsanın içinden geçirdiği tek bir düşünce bile Allah'tan gizli kalmaz. O halde samimi olarak Allah'tan bir istekte bulunulması için insanın sadece düşünmesi bile yetmektedir. İşte Allah'ın icabeti bu denli yakındır.

Mümin dua ettiği zaman Allah'ın kendisini işittiğinden ve duasına mutlaka icabet edeceğinden emindir. Çünkü tüm olayların ancak O'nun dilemesiyle olduğunun farkındadır. Allah'ın icabetine karşı kuşku ile yaklaşmak ise Allah'ın gücünü ve kudretini takdir edememektir. Allah için, herhangi bir kişinin çağrısına cevap vermek, duasına karşılık vermek çok kolaydır. Kaldı ki "duaya icabet" birşeyin aynen gerçekleşmesi anlamına gelmez. Allah bir ayette bu konuyla ilgili olarak şöyle haber vermektedir:

İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua etmektedir, insan pek acelecidir. (İsra Suresi, 11)

Kişi için neyin şer, neyin hayır olduğunu ise en iyi Allah bilir. Çünkü herşeyi takdir eden O'dur. Her işinde olduğu gibi dualara icabetinde de pek çok hikmet gizlidir.

Bu gerçek Bakara Suresi'nde şöyle bir örnekle haber verilir:

Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. (Bakara Suresi, 216)

Gizli açık her çağrıya daima icabet etmesi Allah'ın şanından, Yüceliğindendir. Allah, dua mahiyetinde akıldan geçen tek bir düşünceyi dahi asla karşılıksız bırakmaz, boşa çıkarmaz. Allah'tan başka duaları duyan ve onlara icabet edebilen yoktur. Allah Kendisi'nden başka hiç kimsenin duaya icabet edemeyeceğini, insanlara yardım edemeyeceğini şöyle bildirmiştir:

Allah'tan başka taptıklarınız sizler gibi kullardır. Eğer doğru iseniz, hemen onları çağırın da size icabet etsinler. (Araf Suresi, 194)


MÜHEYMİN

Gözetici ve koruyucu olan

O Allah olan ki, O'ndan başka ilah yoktur. Melik'tir; Kuddûs'tur; Selam'dır; Mü'min'dir; Müheymin'dir; Aziz'dir; Cebbar'dır; Mütekebbir'dir. Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok Yücedir. (Haşr Suresi, 23)

Tüm evrenin kusursuz bir düzen içerisinde var olmasını sağlayan fizik yasaları, onları meydana getiren Allah'ın, kulları üzerindeki İlahi korumasına da en güzel delilleri oluştururlar.

Söz gelimi yer çekimi yasasını düşünelim. Bu çekim kuvveti daha zayıf olsaydı neler olurdu? Öncelikle hafif şeyler yeryüzünde sabit duramayacaktı. En ufak bir esintide yerden kalkan toz ve kum taneleri saatlerce havada uçuşacaktı. Yağmur damlalarının hızı çok yavaşlayacak, yere inmeden yeniden buharlaşacaklardı.

Örnek olarak verilebilecek bir başka yasa Newton'un kütlesel çekim kanunudur. Bu yasa dünyanın, ayın ve gezegenlerin yörüngelerinin içinde bulundukları hassas dengeyi açıklar. Bu dengede meydana gelebilecek en küçük bir bozulma, Dünya'nın ya hızla Güneş'e yaklaşıp sıcaktan kavrulmasına ya da Güneş'ten uzaklaşarak uzaya savrulmasına ve mutlak soğuklukta donmasına sebep olacaktır.

Peki cisimler ve yüzeyler arasında sürtünme kuvveti yaratılmamış bir Dünya nasıl olurdu? Kalem insanların ellerinden kayıp düşecek, kitaplar ve defterler masanın üzerinde kayacak, masa, döşeme üzerinde kayıp bir köşeye çarpacaktı; kısacası tüm cisimler, yanları bir yüzeye gelene kadar kayacak ve yuvarlanacaklardı. Sürtünmesiz bir Dünya'da tüm düğümler çözülecek, çiviler ve vidalar yerlerinden çıkacak, arabalarda fren tutmayacak, ses asla dinmeyip bir duvardan ötekine yankılanıp duracaktı....

Allah'ın canlıların korunmasına yönelik yarattığı özellikler, kuşkusuz sadece fizik yasaları ile sınırlı değildir. Buna bir başka örnek de insanın üzerinde bulunduğu yeryüzünün sağlam ve güvenlikli kılınmasıdır. Dünyanın merkezine doğru inildikçe ısı, her kilometrede 30°C artar. Ve çekirdekte bu ısı 4.500°C gibi inanılmaz bir yüksekliğe erişir. Yerin sadece 1 km aşağısındaki sıcaklığın 60°C'ye yakın olduğu düşünüldüğünde bunun ne kadar büyük bir tehlike olduğu açıkça görülmektedir. Halbuki tüm canlılar büyük bir güvenlik içinde, altlarında kaynayan magmadan habersizce yaşamlarını sürdürmektedirler.

Açıkça görüldüğü gibi Allah içinde bir ateş topu barındıran Dünya'nın yüzeyinde mükemmel bir düzen yaratmıştır. Hiçbir yer için en ufak bir başı boşluk söz konusu olmamaktadır. O, gökleri ve yeri kontrol altında tutmakta, kainattaki tüm canlıları bildikleri veya bilmedikleri büyük tehlikelere karşı her an korumaktadır. İnsanı ise daha cenin halindeyken savunması sağlam olan bir yere yerleştirerek korumaya almıştır.

Görüyoruz ki insanların çoğunluğunun doğal karşıladığı pek çok özellik asıl olarak Allah'ın kullarına olan merhametine ve İlahi korumasına işaret eder. Çünkü düzeni ve birliği sağlayan yüzlerce fizik yasasının şu an oldukları şekilleriyle var olmaları için hiçbir zorlayıcı neden yoktur. Allah koruyucuların en hayırlısıdır.


MÜTEALİ

Aklın alabileceği herşeyden pek Yüce

Hak olan, biricik hükümdar olan Allah Yücedir. Onun vahyi sana gelip-tamamlanmadan evvel, Kur'an'ı (okumada) acele etme ve de ki: "Rabbim, ilmimi arttır." (Taha Suresi, 114)

İnsanların bir kısmı etraflarındaki sayısız delile rağmen Allah'ın ululuğunu, Yüceliğini takdir edemezler. Son derece aciz oldukları halde kendilerini büyük görmekte, kendilerini yaratan Allah'ı ise hiç düşünmemektedirler. Bu büyüklenme duygusunun nedeni insanın kötülüğü emreden bir nefse sahip olmasıdır. Ancak iman edenler Allah'ın Yüceliği karşısında insanın ne derece aciz bir varlık olduğunu bu nedenle hiçbir şeye güç yetiremeyeceklerini bilirler. Çünkü Allah Kuran'da insanların acizliğine ve Zatının Yüceliğine şöyle bir misalle dikkat çekmektedir:

Ey insanlar, (size) bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allah'ın dışında tapmakta olduklarınız -hepsi bunun için biraraya gelseler dahi- gerçekten bir sinek bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de.

Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah, güç sahibidir, azizdir. (Hac Suresi, 74)

Oysa evrenin her noktası Allah'ın büyüklüğünü yansıtır. Ama O'nun sonsuz gücünü ve ilmini anlatmaya asla kafi gelmez. Allah her türlü ortaklıktan, kusurdan, eksiklikten, sınırlamadan münezzeh olandır. Bütün üstün sıfatların ve bütün güzel isimlerin tek sahibidir. O'nun ilmi, aklı, gücü, kudreti, rahmeti, şefkati, ve ihsanı sonsuzdur.

'Sonsuz' kelimesi Allah'ın büyüklüğünü kavrayabilmek için üzerinde iyi düşünülmesi gereken bir kavramdır. Allah ölümlerinden sonra insanları yeni bir yaratılışla yaratacak ve bundan sonra dünyada yaptıklarının karşılığı olarak cennet veya cehennemde devam edecek olan sonsuz hayatlarını başlatacaktır. Burada yüz değil, bin değil, yüzbin veya milyar yıl da değil, trilyon ya da katrilyon kere katrilyon yıl da değil, sonsuza kadar sürecek bir ömürden bahsedilmektedir. Yani yüz trilyon insan olsa, gece gündüz hiç durmadan yüz trilyonu yüz trilyon ile çarparak ilerleseler, yüz trilyon ömürleri olsa ve ömürleri boyunca bu işle uğraşsalar yine de yıl sayısını hesaplayamayacaklardır.

Oysa Allah öyle büyük bir ilme sahiptir ki, insana göre 'sonsuz' olan herşey, O'nun bilgisi dahilindedir. Zamanın ilk yaratıldığı andan sonsuza değin geçecek olan her olayı, her düşünceyi, vakitleri ve şekilleri ile belirleyen ve bilen Allah'tır. Bu gerçeğe Kuran'da şöyle dikkat çekilir:

"Hiç şüphesiz, Biz herşeyi kader ile yarattık. Bizim emrimiz, bir göz kırpma gibi yalnızca 'bir keredir.' Andolsun Biz sizin benzerlerinizi yıkıma uğrattık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı? Onların işlemiş oldukları herşey kitaplarda (yazılı)dır. Küçük, büyük herşey satır satır (yazılı)dır." (Kamer Suresi, 49-53)

Ama O, onlara (Adem'in çocukları erkek ve kadınlara) salih (bir çocuk) verince, kendilerine verdiği şey konusunda O'na ortaklar kılmaya başladılar. Allah, onların şirk koştuklarından Yücedir. (Araf Suresi, 190)

Ya da karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgarları müjde vericiler olarak gönderen mi? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Allah, onların şirk koştuklarından Yücedir. (Neml Suresi, 63)

Allah; sizi yarattı, sonra size rızık verdi, sonra sizi öldürmekte, daha sonra sizi diriltmektedir. Ortaklarınızdan bunlardan herhangi birini yapacak var mı? O, şirk koştuklarından münezzeh ve Yücedir. (Rum Suresi, 40)


MÜTEKEBBİR

Herşeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren

O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Melik'tir; Kuddûs'tur; Selam'dır; Mü'min'dir; Müheymin'dir; Aziz'dir; Cebbar'dır; Mütekebbir'dir. Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok Yücedir. (Haşr, 23)

Allah büyüklüğünü ve kudretini Kuran'da verdiği örneklerle anlatır. Bu örneklerden bir tanesi Hz. Musa'nın Allah'ı görmek istemesidir. Hz. Musa Allah'ı görmek istemiş, bu yüzden de O'na seslenerek; "Rabbim, bana göster, Seni göreyim" demiştir. Bunun üzerine Allah, "Beni asla göremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde karar kılabilirse, sen de Beni göreceksin." diye cevap verir. Allah dağa tecelli edince onu paramparça eder ve Hz. Musa bayılarak yere düşer. Kendine geldiğinde ilk söylediği ise "Sen ne Yücesin (Rabbim)" (Araf Suresi, 143) olur.

Hz. İbrahim ise ayetlerde haber verildiğine göre, "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demiştir. Bunun üzerine Allah,"Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir" (Bakara Suresi, 260) şeklinde cevap verir. Böylece Allah ona büyüklüğünün bir delilini daha gösterir.

Allah, Hz. Lut'a da sabah vakti kavminden iman etmiş kişilerle birlikte çıkmasını ve kavmini terk ederken arkasına bile bakmamasını söyler. Sabah vaktinde ise Hz. Lut'u ve yakınlarını kurtararak inkarcı kavmi büyük bir azapla helak eder.

Ateşe atılan Hz. İbrahim'e ise ateşi esenlik kılmıştır. Hz. İsa'nın eliyle ölüleri diriltmiş, kör olanları iyileştirmiştir. Denizi yararak Firavun'u ve ordularını suda boğmuştur. Böylece Allah insanlara her olayda büyüklüğünü ve sonsuz gücünün tecellilerinden bazılarını açıkça göstermiştir.

Allah her an, her yerde ve her olayda büyüklüğünü ve kudretini açıkça gösterir. Dünya hayatına ve hırslarına dalan insanların üzerine sabah vakti bir kasırga gönderir. Onların oturdukları şehrin altını üstün çevirir ve bir daha oturulamayacak hale getirir. Mallarını, mülklerini ve sahip oldukları herşeyi ellerinden alır.

Bir şehri yalnızca yağmur yağdırarak suların içine gömer, birkaç saniye süren bir depremle bir kenti haritadan siler. O'nun azabıyla hareket eden yer, gök, rüzgar ve yağmur uğradıkları şehre görülmemiş bir helak getirirler. O şehrin halkı da Allah'ın sarsılmaz gücüne, büyük bir yıkımla şahit olur.

Kuşkusuz Allah Mütekebbirdir. O'nun gücü ve kudreti karşısında, yeryüzünde büyüklenebilecek kimse yoktur; O, önünde secde edilecek tek makamdır.


MUSEVVA

Şekillendiren, düzenleyen

Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir? Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal üzere kıldı. Dilediği bir surette seni tertib etti. (İnfitar Suresi, 6-8)

İnsan, yumurta ile spermin birleşmesiyle meydana gelen tek bir hücreden oluşur. Bu hücre ayetlerde bildirildiği gibi önce 'bir çiğnem et parçası' görünümündedir. Daha sonra Allah insanı şekilden şekle sokarak anne karnında geliştirir ve bir insan olarak yeryüzüne getirir. Yeryüzüne gelen insanın sureti ise şüphesiz son derece düzgündür. Allah insanın yaratılışı ile ilgili şöyle buyurmaktadır:

Allah, yeryüzünü sizin için bir karar, gökyüzünü bir bina kıldı; sizi suretlendirdi, suretinizi de en güzel (bir biçim ve incelikte) kıldı ve size güzel-temiz şeylerden rızık verdi. İşte sizin Rabbiniz Allah budur. Alemlerin Rabbi Allah ne Yücedir. (Mümin Suresi, 64)

Elbette insan Kuran'da bildirildiği gibi, yeryüzündeki en güzel suretli canlıdır. Ve Allah insan bedeninin hem içinde hem de dış görünümünde sayısız iman delilini sergilemektedir. İnsan bedenine yalnızca dıştan bakıldığında dahi Allah'ın mükemmel sanatı hemen görülebilir. Her insanda mevcut olan vücut simetrisi, iki kolun, iki bacağın olması, gövdenin kollara, bacaklara ve başa olan orantısı ilk bakışta dikkat çekecek derecede muntazamdır. Bu orantının her birini Allah tam bir uyum ile yaratmıştır. Örneğin, her insanın beden uzunluğu baş uzunluğunun sekiz mislidir, yüzü burun uzunluğunun üç katından oluşur, iki göz arasında bir göz boyu mesafe vardır, kol ve bacak orantıları ve uzunlukları hem estetiğe hem de tam anlamıyla ihtiyaca yöneliktir.

Yukarıda verilen simetri ile ilgili detayları görebilmek için etrafınızdaki insanlara göz gezdirmeniz yeterlidir; bu özellikleri her birinde ayrı ayrı görebilirsiniz. Ve hatta tüm bu özellikler şu ana kadar yaşamış yaklaşık 150 milyar insan üzerinde de görülmüştür ve (Allah'ın dilemesi dışında) bundan sonra yaşayacak olan insanlarda da görülecektir. Çünkü bu, Allah'ın yaratmasıdır ve Allah'ın yaratmasında kusur görmek mümkün değildir. Allah'ın mükemmel yaratmasıyla ilgili ayetlerden bazıları şöyledir:

Ki O, yarattı, 'bir düzen içinde biçim verdi', (A'la Suresi, 2)

Gökleri ve yeri hak olmak üzere yarattı ve size düzenli bir biçim (suret) verdi; suretlerinizi de güzel yaptı. Dönüş O'nadır. (Teğabün Suresi, 3)

Döl yataklarında size dilediği gibi suret veren O'dur. O'ndan başka ilah yoktur; üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Al-i İmran Suresi, 6)

O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 24)


MÜSTEAN

Kendisine ihtiyaç olunan ve Kendisinden yardım beklenen

(Resulullah) Dedi ki: "Rabbim, hak ile hükmet. Bizim Rabbimiz, sizin her türlü nitelendirmelerinize karşı yardımına sığınılan Rahman (olan Allah)dır." (Enbiya Suresi, 112)

İnsanın sadece yalnız ve çaresiz kaldığı durumlarda değil, rahat olduğu zamanlarında da Allah'ın varlığını, gücünün büyüklüğünü hissederek dua etmeye ihtiyacı vardır. Bir başka deyişle yaratılmış olan insanın, duaya muhtaç olmadığı bir an bile yoktur. Çünkü Allah dilemedikçe insan hiçbir şeye güç yetiremez. Büyük bir acz içinde yaratılmıştır. İnsan ancak Allah'ın lütfu ve rahmeti sayesinde yaşayabilir.

Allah ise, Kendisi'ne yegane sığınılan, ihtiyaç olunan İlah'tır. Kendisi'nden yardım beklenilen, medet umulan da yalnızca O'dur. O'nun dışında kimsenin, değil başkasına, kendi nefsine bile yardım etme durumu yoktur. Allah dilediğini dilediği şekilde yönlendirmeye, değiştirmeye kadirdir. O'nun "Ol" demesiyle her dilediği oluverir.

Kullarına rızkı tahsis eden, gökten suyu indiren, nimetler bağışlayan, hastalanınca şifa veren, güldüren, ağlatan, yücelten ya da öne geçiren, gökten yere işleri evirip çeviren yalnızca Allah'tır. Rabbimiz nimetlerini tutsa ya da bir musibet dilese insanı bundan koruyacak yoktur ya da bir hayır dilese bunu da tutup engelleyecek yoktur. Kendisi'ne ihtiyaç olunan ve yardım istenen de yalnızca O'dur. Hayır O'nun elindedir. Yalnız insan değil tüm kainat Allah'a sığınır, O'ndan yardım diler.

Allah Kendisi'nden başka yardım dilenecek hiçbir merci olmadığını pek çok ayette bildirmiştir. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:

Kendileri yaratılıp dururken, hiçbir şeyi yaratamayan şeyleri mi ortak koşuyorlar?

Oysa (bu şirk koştukları güçler ve nesneler) ne onlara bir yardıma güç yetirebilir, ne kendi nefislerine yardım etmeğe.

Onları hidayete çağırırsanız size uymazlar. Onları çağırırsanız da, suskun dursanız da size karşı (tutumları) birdir.

Allah'tan başka taptıklarınız sizler gibi kullardır. Eğer doğru iseniz, hemen onları çağırın da size icabet etsinler.

Onların yürüyecek ayakları var mı? Ya da tutacakları elleri mi var? Veya görecek gözleri mi var? Yoksa işitecek kulakları mı var? De ki: "Ortak koştuklarınızı çağırın, sonra bir düzen (tuzak) kurun da bana göz bile açtırmayın."

Hiç şüphesiz, benim velim Kitabı indiren Allah'tır ve O salihlerin koruyuculuğunu (veliliğini) yapıyor.

O'ndan başka taptıklarınız ise size yardıma güç yetiremezler, kendilerine de.

Eğer onları doğru yola çağırırsanız işitmezler. Onları sana bakar (gibi) görürsün, oysa onlar görmezler bile. (Araf Suresi, 191-198)


MUTAHHİR

Temizleyen, şirkten, kötülükten,manevi kirlerden temizleyen

Hani Kendisi'nden bir güvenlik olarak sizi bir uyuklama bürüyordu. Sizi kendisiyle tertemiz kılmak, sizden şeytanın pisliklerini gidermek, kalplerinizin üstünde (güven ve kararlılık duygusunu) pekiştirmek ve bununla ayaklarınızı (arz üzerinde) sağlamlaştırmak için size gökten su indiriyordu. (Enfal Suresi, 11)

İnsan çeşitli acizliklerle yaratılmış bir varlıktır. Hayatı boyunca hatalar yapar. Elbette ki mümin elinden geldiğince bunlardan sakınır; Allah'ın dinini uygulama konusunda hata işlememeye ve günaha girmemeye gayret gösterir. Ancak, Allah'ın aciz bir kulu olduğu için, hatasız yaşaması mümkün değildir. Nitekim bu gerçek bir Kuran ayetinde şöyle haber verilmektedir:

Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azab ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah kendi kullarını görendir. (Fatır Suresi, 45)

Bu İlahi hüküm gereği, Allah'ın kullarından beklediği tavır, hatasızlık ya da günahsızlık değildir. Müminden beklenen Allah'ın hoşnutluğunu araması ve sınırlarına dikkat etmesi ancak işlediği tüm hata ve günahlar için Allah'a yönelmesi ve O'nun rahmetine sığınmasıdır. Bundan sonra Kuran'da bildirildiğine göre Allah onun nefsinin pisliklerini giderecek, onu günahlarından arındıracaktır. Çünkü Allah iman eden kullarını tertemiz kılmak istemektedir. Rabbimiz bunu bir ayette şöyle haber verir:

... Ey Ehl-i Beyt, gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister. (Ahzab Suresi, 33)

İnsan büyük günahlar işlemiş, büyük isyankarlıklar yapmış, Allah'a ve dine aykırı uzun bir hayat geçirmiş olabilir. Ancak Allah o denli geniş bir rahmet sahibidir ki, tek bir samimi tevbeyle kişiyi geçmişin tüm günahlarından arındırabilir. Hatta en ağır günahları işleyen, Allah'a ve elçisine savaş açmış olan kafirleri ve münafıkları bile, eğer samimi bir kalp ile Kendisi'ne yönelirlerse bağışlayacağını ve kötülüklerinden arındıracağını bildirmiştir. Ayetlerde şöyle buyrulur:

Gerçekten münafıklar, ateşin en alçak tabakasındadırlar. Onlara bir yardımcı bulamazsın. Ancak tevbe edenler, ıslah edenler, Allah'a sımsıkı sarılanlar ve dinlerini katıksız olarak Allah için (halis) kılanlar başka; işte onlar mü'minlerle beraberdirler. Allah mü'minlere büyük bir ecir verecektir. (Nisa Suresi, 145-146)

Bu hükümler Allah'ın kullarına olan sonsuz rahmetinin tecellileridir. Kuşkusuz kullarını, O'ndan başka şirkten, kötülükten, manevi kirlerden temizleyecek yoktur. Allah, merhametlilerin en merhametlisidir.


MÜYESSİR

Hayırda ve şerde kulunun yolunu kolaylaştıran, dinde kolaylık veren, hiç kimseye gücünün üstünde yük yüklemeyen

... Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah'ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz. (Bakara Suresi, 185)

Allah insanları daima kolaylığa yöneltir. Kulları için seçip beğendiği İslam dininin temelinde de hep bu kolaylık vardır. Kuran'da dinin kolaylığı şöyle bildirilir:

Allah adına gerektiği gibi cehd edin (çaba harcayın). O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız İbrahim'in dini(nde olduğu gibi)... (Hac Suresi, 78)

Kuran öğüt almak isteyenler için kolaylaştırılmıştır. İçindeki hükümler hep insan yaşamında kolaylık sağlayacak şekildedir. Örneğin Allah kör, topal ya da hasta olana sorumluluk yüklememiş, savaşın kızıştığı anlarda, yolculukta, açlıkta, zor şartlarda özellikle kullarına kolaylık sağlayacak yollar göstermiş, insanları, günahları her ne olursa olsun ettikleri samimi bir tevbeyle bağışlayacağını söylemiştir. Ayette şöyle buyrulur:

Andolsun Biz Kuran'ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı? (Kamer Suresi, 17)

Öte yandan müminlerin her türlü başarıya ulaşmasının kolaylığına da, "Ve seni kolay olan için başarılı kılacağız." (Ala Suresi, 8) ayetiyle dikkat çekmiştir:

İnsanın hissettiği ya da gözüyle gördüğü her kolaylık Allah'tandır. Tüm bu kolaylıklar Allah'ın şanındandır. O merhametlilerin en merhametlisidir. Ve kulları üzerine ağır yük yüklemeyendir:

Allah (ağır yükleri) sizden hafifletmek ister. (Çünkü) insan zayıf olarak yaratılmıştır. (Nisa Suresi, 28)

Allah insanı yarattığı gibi onun nelere güç yetirip nelere yetiremeyeceğini bilir. Bu yüzden kullarının hiçbir işinde zorluğa rıza göstermez. Allah Kuran'da, "... Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez..." (Bakara Suresi, 185) ayetiyle bu gerçeği haber verir.

Aksine Allah, kullarının üzerindeki yükü kaldırır. Onlara en zor şartlarda bile mutlaka bir kolaylık verir. Her zorluktan bir çıkış yolu gösterir. Bu nimetini kullarına Kuran'da şöyle hatırlatır:

Biz, senin göğsünü yarıp-genişletmedik mi?

Ve yükünü indirip-atmadık mı?

Ki o, senin belini bükmüştü;

Senin zikrini (şanını) yüceltmedik mi?

Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır.

Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır. (İnşirah Suresi, 1-6)

Allah mümin kullarına rızasına ve rahmetine ulaşmanın yollarını kolaylaştırırken, inkarcılar için de ahlaklarına uygun, hak ettikleri şekilde azabın kolaylaştırılacağını haber vermektedir:

Kim de cimrilik eder, kendini müstağni görürse,

Ve en güzel olanı yalan sayarsa,

Biz de ona en zorlu olanı (azaba uğramasını) kolaylaştıracağız. (Leyl Suresi, 8-10)


MÜZEKKİ

Her kusur ve ayıptan, manevi kirlerden kullarını temize çıkaran, temizleyen

Kendilerini (övgüyle) temize çıkaranları görmedin mi? Hayır; Allah, dilediğini temizleyip yüceltir. Onlar, 'bir hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar' bile haksızlığa uğratılmazlar. (Nisa Suresi, 49)

Hatasızlık, kusursuzluk yalnız Allah'a mahsustur. İnsan ise unutabilir, yanılabilir, gaflete düşüp hata yapabilir. Bu durum insanın her konuda aciz olduğunun ve herşeyde Allah'a muhtaç olduğunun bir göstergesidir. Mümine düşen, hata ve günahını fark ettiğinde hemen pişmanlık duyup vazgeçmek, tevbe ederek aynı günahı tekrar işlememeye özen göstermektir. Yoksa kendini hatasız, günahsız göstermek, temize çıkarmak değil... Zira böyle yapmak başlı başına bir hatadır. Bir ayette şöyle buyrulur:

Ki onlar, ufak tefek günahlar dışında, günahın büyük olanından ve çirkin utanmazlıklardan kaçınırlar. Şüphesiz senin Rabbin, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir; hem sizi topraktan inşa ettiği (yarattığı) ve siz daha annelerinizin karnında cenin halinde bulunduğunuz zaman da. Öyleyse kendinizi temize çıkarıp-durmayın. O, sakınanı daha iyi bilendir. (Necm Suresi, 32)

Samimi bir mümin hatalarının, aczinin bilincindedir, bu yüzden sürekli olarak Allah'tan bağışlanma diler. Allah'ın rahmetini ve rızasını umar. Allah da onun kusurlarını örter, günahlarını bağışlar, gerçek manada temizleyip arındırır, üstün bir konuma yükseltir.


MÜZEYYİN

Süsleyen

Ve bilin ki Allah'ın Resûlü içinizdedir. Eğer o, size birçok işlerde uysaydı, elbette sıkıntıya düşerdiniz. Ancak Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsleyip-çekici kıldı ve size inkarı, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte onlar, doğru yolu bulmuş (irşad) olanlardır. (Hucurat Suresi, 7)

İmanı sevmek ve imanın etkisiyle maddi ve manevi lezzetlerden zevk almak, inkardan ise nefret edip onu çirkin görmek, her ne kadar doğal bir davranış gibi görünse de aslında tamamen Allah'ın lütfu sayesinde kavuşulan bir nimettir. Allah bu metafizik durumu yukarıdaki ayetiyle bildirmiştir.

Buna karşın Allah, bu büyük lütuf ve ihsanın değerini müminlere göstermek için aynı durumun tersini de inkar edenler için yaratmıştır. İnkar edenler imanın içerdiği güzellikleri "mucizevi bir biçimde" göremez, aksine dinden uzak yaşayanların karanlık ve sıkıntı verici "zulüm" sisteminden zevk alırlar. İnkar edenlerin sistemlerinin içerdiği tüm pislikler ve kötülükler, onlar için "süslü" kılınmıştır. Allah Kuran'da bu sırrı şöyle haber verir:

Şimdi Rabbinden apaçık bir belge üzerinde bulunan kimse, kötü ameli kendisine 'süslü ve çekici gösterilmiş' ve kendi heva (istek ve tutku)larına uyan kimseler gibi midir? (Muhammed Suresi, 14)

Allah'ı tanıyan, ve O'nun üzerindeki rahmetini gören, O'nun sayesinde var olduğunu ve sevip-hoşlandığı herşeyin O'ndan geldiğini fark eden mümin ise Allah sevgisinin ve imanın üstünlüğüne ulaşır. İman eden bir insan Allah'ın dışında hiç kimseyi hoşnut etme ihtiyacı duymaz ve Allah'tan başkasından medet ummaz. Öyle ki kalbi yalnızca Allah'ı anmakla tatmin bulur. Allah rızası için bir iş yapmayı, güzel ahlaklı olmayı, Allah'ın emir ve yasaklarını gözetmeyi, Müslümanlara düşkünlüğü, ahiret için salih amellerde bulunmayı sevinç ve mutluluk vesilesi olarak görür.

Kuşkusuz böylesine sağlam ve güçlü bir iman, ancak Allah'ın müminlere olan lütfu sayesinde olmaktadır.


MÜZİL

Zillete düşüren, hor ve hakir eden

Bundan böyle yeryüzünde (size tanınmış bir süre olarak) dört ay dolaşın. Ve bilin ki Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz. Gerçekten Allah, inkar edenleri hor ve aşağılık kılıcıdır. (Tevbe Suresi, 2)

Hor ve hakir edilme, Allah'ın inkarcıları uğrattığı "dünya azabı"nın bir parçasıdır. Tüm hayatlarını başkalarına gösteriş yapmak, onlardan takdir toplamak için sürdüren inkarcılar için 'hor ve aşağılık kılınma', son derece büyük bir azaptır. Allah Kuran'da dünyada verilen bu azabın özelliğini şöyle bildirir:

Onlardan öncekiler de yalanladı; böylece azab onlara hiç şuurunda olmadıkları bir yerden gelip-çattı. Artık Allah, onlara dünya hayatında 'horluğu ve aşağılanmayı' tattırdı. Eğer bilmiş olsalardı, ahiretin azabı gerçekten daha büyüktür. (Zümer Suresi, 25-26)

İşte Allah, bu hor ve aşağılık kılıcı sıfatını müminlerin ve özellikle de elçinin eliyle gösterir. Bu gerçeğe, yani müminlerin inkarcılara musallat kılınmasına Kuran'da şöyle işaret edilmiştir:

... Allah, onları sizin ellerinizle azablandırsın, hor ve aşağılık kılsın ve onlara karşı size zafer versin, mü'minler topluluğunun göğsünü şifaya kavuştursun. Ve kalblerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 14-15)

Kuran'da bize bildirildiğine göre, Hz. Süleyman kendi iktidarında, inkarcılara korku salmış ve onları hor ve aşağılık kılma konusunda hiç taviz vermemiştir. Hz. Süleyman inkarcı kavme yolladığı mesajda şöyle demişti:

"Sen onlara dön, Biz onlara öyle ordularla geliriz ki, onların karşı koymaları mümkün değil ve Biz onları oradan horlanmış-aşağılanmış ve küçük düşürülmüşler olarak sürüp çıkarırız." (Neml Suresi, 37)

Öte yandan Allah pek çok ayetinde, ahirette inkarcılara alçaltıcı bir azap olduğunu haber verir. Bu, inkarcıların dünya hayatındaki kibir ve büyüklenmelerine karşılık Allah'ın takdir ettiği bir cezadır. Çünkü dünya hayatında inkarcıların en büyük hedeflerinden biri, başka insanlar tarafından takdir edilmektir. Bu nedenle de hayatlarını Allah'ı övmekle değil, kendilerine övgü toplamakla geçirirler. Allah da bu beklentilerine karşılık olarak cehennemdeki azaplarını bunun üzerine kurmuştur. Cehennemde en büyük yıkımı ise insanların karşısında küçük düşüp aşağılanınca yaşayacaklardır. Bir ayette şöyle buyrulur:

İnkar edenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir:) "Siz dünya hayatınızda bütün 'güzellikleriniz ve zevklerinizi tüketip-yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbarınız) ve fasıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azab ile cezalandırılacaksınız." (Ahkaf Suresi, 20)

Allah'ın cehennemde hazırladığı horlanma ve aşağılanma benzersizdir ve binbir çeşidi vardır. Cehennemdeki bu aşağılanmanın inkarcıların ruhunda yarattığı küçülmüşlük, fiziklerine de yansır, yüzlerini bir zillet sarıp kaplar: Konuyla ilgili ayetler şöyledir:

O gün, öyle yüzler vardır ki, 'zillet içinde aşağılanmıştır.' (Gaşiye Suresi, 2)

Kötülükler kazanmış olanlar ise; her bir kötülüğün karşılığı, kendi misliyledir. Bunları bir zillet sarıp kaplar. Onları Allah'tan (kurtaracak) hiçbir koruyucu yok. Onların yüzleri, sanki bir karanlık gecenin parçalarına bürünmüş gibidir. İşte bunlar ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır. (Yunus Suresi, 27)


MUĞNİ

İstediğini zengin eden

Doğrusu muhtaç olmaktan O kurtardı ve sermaye verip-hoşnut kıldı. (Necm Suresi, 48)

Gerçek zenginlik yalnızca Allah'a aittir. O dilediğini Kendi fazlından zengin kılar, dilediğini de belli bir süreye kadar yoklukla dener. 'Varis' sıfatında da belirttiğimiz gibi herşeyin varisi yalnızca Allah'tır. İnsanların dünyada sahip oldukları zenginlikler, mal-mülk de yalnızca Allah'a aittir.

Her insan hayatı boyunca çalışıp kazandığı herşeyi ölümüyle birlikte muhakkak geride bırakmaktadır. Ancak tüm bunlara rağmen yaşadığı kısa hayatta mal-mülk sahibi olmakla övünen, zenginliğiyle büyüklenen ve bunun sonucunda Allah'ı unutan kişiler için Kuran'da şöyle hükmedilmektedir:

Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller. (Müminun Suresi, 55-56)

Allah dilediği kullarını ise dünyada büyük bir mülkle ödüllendirmiştir. Özellikle elçilere verilen büyük mülke Kuran'da pek çok ayetle dikkat çekilmiştir. Hz. İbrahim, Hz. Muhammed (sav), Hz. Davud ve Hz. Yusuf, Allah'ın dünyada büyük bir zenginlikle ödüllendirdiği elçilerdendir. Hz. Süleyman ise dünya üzerinde hiç kimseye verilmeyen büyük bir mülkü Allah'tan talep etmiş ve buna sahip olmuştur.

Ancak bu noktada unutulmamalıdır ki, Allah'ın elçileri kendilerine verilen mülkü Rabbimiz'i razı etmek, O'nun hoşnut olacağı hayırlar işlemek için kullanmışlardır. Ellerindeki herşeyi, sahip olduklarıyla övünüp şımaran, mülkün gerçek sahibini unutan insanlardan çok farklı bir amaçla harcamışlardır. Çünkü onlar bilirler ki, mülkün tümü Allah'a aittir, dilediğine mülk veren Allah, dilediğinden de mülkünü geri alabilir.

Görüldüğü gibi evrendeki herşeyin tek hakimi, mülkün yegane sahibi olan Allah, dünyada dilediği insanı zengin kılmaktadır. Gerçek zenginliği ise ahirette verecektir. Kendisi'ne iman eden, tüm hayatını salih ameller işleyerek, O'nun rızasını kazanmaya çalışarak geçiren müminleri, ahirette çok büyük bir zenginlikle nimetlendirecektir.

Allah'ı razı ederek cennete girmeye hak kazanan sayılı insanın orada karşılaşacağı zenginlik, Kuran'da çok sayıdaki ayette detaylı olarak tarif edilmiştir. Ayetlerde bu ihtişam şöyle haber verilmektedir:

Artık Allah, onları böyle bir günün şerrinden korumuş ve onlara parıltılı bir aydınlık ve bir sevinç vermiştir.

Ve sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir.

Orada tahtlar üzerinde yaslanıp-dayanmışlardır. Orada ne (yakıcı) bir güneş ve ne de dondurucu bir soğuk görürler.

(Meyvelerin) Gölgeleri onlara pek yakın ve devşirilmeleri kolaylaştırıldıkça kolaylaştırılmış.

Çevrelerinde gümüşten billur kablar, kupalar dolaştırılır.

Gümüşten billur kaplar ki, onları belli bir ölçüyle tesbit etmişlerdir.

Orada onlara bir kadeh içirilir ki, karışımı zencefildir.

Bir pınar ki orada "selsebil" olarak adlandırılır.

Çevrelerinde (gençlikleri ve dinçlikleri) ebedi kılınmış civanlar dolaşır-durur; sen onları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın.

Her nereye baksan, bir nimet ve büyük bir mülk görürsün.

Onların üzerinde hafif ipek ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle bezenmişlerdir.

Şüphesiz, bu, sizin için bir mükafaattır. Sizin çaba-harcamanız şükre değer (meşkur:makbul) görülmüştür. (İnsan Suresi, 11-22)


NASIR

Yardım eden

Onlara yardım ettik, böylece üstün gelenler oldular. (Saffat Suresi, 116)

İnananların tek yardımcısı ve velisi Allah'tır. Müminler her türlü zorlukta, her türlü şartta O'ndan yardım dilemişler ve Allah da onlara icabet etmiştir. Peygamberler bir hüküm vermeleri gerektiğinde adaleti sağlayabilmek ve dünyada Allah'ın rızasını kazanmak amacıyla harcanabilecek mal, mülk için ayrıca hastalandıklarında şifa bulmak için ve bir insanın hayatının her anında isteyebileceği herşey için yalnızca Allah'a yönelmişlerdir. Allah da onların bu samimi isteklerine icabet etmiş ve onlara her konuda yardım etmiştir. Allah kitabında elçilerine şu vaatlerde bulunmuştur:

Andolsun, (peygamber olarak) gönderilen kullarımıza (şu) sözümüz geçmiştir: Gerçekten onlar, muhakkak nusret (yardım ve zafer) bulacaklardır. (Saffat Suresi, 171-172)

İşte böyle; Biz, her peygambere suçlu-günahkarlardan bir düşman kıldık. Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter. (Furkan Suresi, 31)

Allah müminlerin de yegane yardımcısıdır. Kuran'da Allah, "... İman edenlere yardım etmek ise, bizim üzerimizde bir haktır." (Rum Suresi, 47) ayetiyle tüm iman eden kullarına yardım edeceğini haber vermiştir. Ancak Allah'ın yardımını kazanmak için en önemli şartlardan bazıları, O'nun dinine yardım etmek, sınırlarını koruma konusunda titizlik göstermek ve bu uğurda gayret etmektir.

İşte böyle samimi bir çabanın karşılığında müminler daima Allah'ın yardımıyla karşılık bulurlar. Zafer, Allah'ın vaat ettiği gibi, yalnızca Rabbimiz'e inananların, O'nun rızası ve hoşnutluğu için gayret gösterenlerindir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:

Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)

Dünyada müminleri yalnız ve yardımsız bırakmayan Allah, ölümlerinden sonra ahiret hayatlarında da onların yegane velisi ve yardımcısı olacaktır. Allah müminlere dünyada ve ahirette yardım edeceğini vaat etmiştir ve şüphesiz Allah vaadinden asla dönmeyendir:

Şüphesiz Biz elçilerimize ve iman edenlere, dünya hayatında ve şahidlerin (şahidlik için) duracakları gün elbette yardım edeceğiz. (Mümin Suresi, 51)


NUR

Alemleri nurlandıran, istediği simalara, zihinlere ve gönüllere nur yağdıran

Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu Kendi nuruna yöneltip-iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, herşeyi bilendir. (Bu nur,) Allah'ın, onların yüceltilmesine ve isminin zikredilmesine izin verdiği evlerdedir; onların içinde sabah akşam O'nu tesbih ederler. (Nur Suresi, 35-36)

Allah 'Nur' sıfatının sahibidir ve yukarıdaki ayette de bildirildiği gibi göklerin ve yerin nuru O'dur. Ancak Allah bu sıfatını insanlar üzerinde de tecelli ettirir. Allah'a iman eden, O'nun büyüklüğünü tanıyıp takdir eden, hak din olan İslam'a yönelen ve İslam ahlakıyla yaşayan kullarına da Kendinden bir 'nuru' nimet olarak verir:

Allah, kimin göğsünü İslam'a açmışsa, artık o, Rabbinden bir nur üzerinedir, (öyle) değil mi? Fakat Allah'ın zikrinden (yana) kalpleri katılaşmış olanların vay haline. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler. (Zümer Suresi, 22)

İnkarcıların durumu ise tam zıttıdır. Onlar için yeryüzünde tek bir 'nur' kaynağı dahi yoktur. İçinde bulundukları karanlıklardan çıkmak için bir yol bulabilmeleri de mümkün değildir. Allah inkarcıların içlerinde yaşadıkları karanlığı şöyle tarif etmiştir:

Ya da (inkar edenlerin amelleri) engin bir denizdeki karanlıklara benzer; onun üstünü bir dalga kaplar, onun üstünde bir dalga, onun da üstünde bir bulut vardır. Bir kısmı bir kısmı üzerinde olan karanlıklar; elini çıkardığında onu bile neredeyse göremeyecek. Allah kime nur vermemişse, artık onun için nur yoktur. (Nur Suresi, 40)

Allah kafirleri karanlıklar içinde bıraktığı gibi mümin kullarını da her işlerinde karanlıktan aydınlığa çıkarır. Bu iki grubun durumlarının birbirinden çok farklı olduğuna ve müminlerin kesin bir üstünlük içinde olduklarına dair Kuran'da şöyle bir örnek verilmiştir:

Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve insanlar içinde yürümesi için kendisine bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp oradan bir çıkış bulamıyanın durumu gibi midir? İşte, kafirlere yapmakta oldukları böyle 'süslü ve çekici' gösterilmiştir. (Enam Suresi, 122)

Müminleri doğru yola, 'Kendinden olan bir nura' yöneltmek için Allah çeşitli uyarılar gönderir. Gerek elçileri gerekse elçileriyle gönderdiği hak kitapları birer 'nur' kaynağı kılar. Onların getirdiği hükümlere uyanlar ise doğru yola ulaşmış ve Allah Katından bir 'nuru' kazanmışlardır. Bu gerçek ayetlerde şöyle haber verilir:

Ey Peygamber, gerçekten Biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Ve Kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik). (Ahzab Suresi, 45-46)

Sizi karanlıklardan nura çıkarması için kuluna apaçık ayetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah, size karşı elbette şefkatli olandır, esirgeyendir. (Hadid Suresi, 9)

Ey Kitap Ehli, Kitaptan gizlemekte olduklarınızın çoğunu size açıklayan ve bir çoğundan geçiveren elçimiz geldi. Size Allah'tan bir nur ve apaçık bir Kitap geldi. Allah, rızasına uyanları bununla kurtuluş yollarına ulaştırır ve onları Kendi izniyle karanlıklardan nura çıkarır. Onları dosdoğru yola yöneltip-iletir. (Maide Suresi, 15-16)

Allah'ın salih kulları sonsuza kadar hoşnutluk içinde yaşayacak, nurlarıyla tanınacaklardır. İnkar edenler ise ahirette de sonsuz bir karanlık içinde kalacak ve müminlerin sahip olduğu nurdan isteyeceklerdir. Müminlerle inkarcıların ahiretteki bu zıtlıkları ayetlerde şöyle bildirilmiştir:

O gün, mü'min erkekler ile mü'min kadınları, nurları önlerinde ve sağlarında koşarken görürsün. "Bugün sizin müjdeniz, içinde ebedi kalıcılar (olduğunuz), altından ırmaklar akan cennetlerdir." İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur. O gün, münafık erkekler ile münafık kadınlar, iman edenlere derler ki: "(Ne olur) Bize bir bakın, sizin nurunuzdan birazcık alıp-yararlanalım." Onlara: "Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur arayıp-bulmaya çalışın" denilir. Derken aralarında kapısı olan bir sur çekilmiştir; onun iç yanında rahmet, dış yanında o yönden azab vardır. (Hadid Suresi, 12-13)

Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi)dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır; inkar edenlerin velileri ise tağut'tur. Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süresiz kalacaklardır. (Bakara Suresi, 257)

O'dur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet etmekte; melekleri de (size dua etmektedir). O, mü'minleri çok esirgeyicidir. (Ahzab Suresi, 43)

Yer, Rabbinin nuruyla parıldadı; (orta yere) kitap kondu; peygamberler ve şahidler getirildi ve aralarında hak ile hüküm verildi, onlar haksızlığa uğratılmazlar. (Zümer Suresi, 69)

Allah'a ve O'nun Resûlü'ne iman edenler; işte onlar Rableri katında sıddîklar ve şehidler (veya şahid)lerdir. Onların ecirleri ve nurları vardır. İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlar ise; işte onlar da cehennem halkıdır. (Hadid Suresi, 19)

Ey iman edenler, Allah'tan sakınıp-korkun ve O'nun elçisine iman edin, size kendi rahmetinden iki kat (güzel karşılık) versin. Size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur kılsın ve size mağfiret etsin. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Hadid Suresi, 28)


RABBİL ALEMİN

Alemlerin Rabbi

Şu halde hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve alemlerin Rabbi Allah'ındır. Göklerde ve yerde büyüklük O'nundur. O, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Casiye Suresi, 36-37)

Kainatta birbirinden farklı pek çok alem vardır ve insanın bunların hepsinin adını, sayısını ve özelliklerini bilmesi imkansızdır. Zira kainatta yaratılan canlı ve cansız, sayısız alem, kendi içinde de farklı alemlere ayrılır. Tek bir balık türünün kendisine benzer binlerce türü, tek bir meyvenin kendisine benzeyen yüzlerce çeşidi vardır. Hayvanların, bitkilerin, eşyaların milyarlarca, rüzgarların ve bulutların onlarca çeşidi vardır. Allah birbirine hiç benzemeyen, farklı ırklara, tenlere, dillere ve kültürlere sahip olan milyarlarca insan yaratmıştır.

Bunların yanında Allah gözle görülemeyen atomların dünyasını, bedenimizin her milimetresini oluşturan görkemli sistemlere sahip hücreleri ve yine insan gözüyle görülemeyen yüzlerce canlıyı yaratmıştır. Denizin binlerce metre altında yaşayan kimsenin görmediği bir mercan kolonisinin de Rabbi Allah'tır. Allah mikroorganizmaların oluşturduğu mikro alemden, uzaydaki gök cisimlerinin oluşturduğu makro aleme kadar sayamayacağımız kadar çok alemi biz uyurken, uyanıkken ya da bir işle uğraşırken sürekli kontrol eder, hepsini yönetir, hepsini besler ve yaşamlarını devam ettirmelerine izin verir. Allah tüm alemlerin Rabbi olduğunu insanlara şöyle duyurmuştur:

Allah, yeryüzünü sizin için bir karar, gökyüzünü bir bina kıldı; sizi suretlendirdi, suretinizi de en güzel (bir biçim ve incelikte) kıldı ve size güzel-temiz şeylerden rızık verdi. İşte sizin Rabbiniz Allah budur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir. O, Hayy (diri) olandır. O'ndan başka ilah yoktur; öyleyse dini yalnızca kendisine halis kılanlar olarak O'na dua edin. Alemlerin Rabbine hamdolsun. (Mümin Suresi, 64-65)

İnsan yalnız okyanusun içindeki hayatı ve burada yaşayan canlıların bakımlarını, yiyeceklerini, kendi içlerinde yaşadıkları ortak yaşamı, üremelerini ve soylarının devamı için korunan hassas dengeyi düşündüğünde, Allah'ın yaratmasındaki sonsuz kudreti takdir edecektir.

Kuşkusuz Allah yalnızca kainatın içinde yer alan sayısız alemin değil, bütün bunların dışında apayrı bir zamanda ve mekanda yaşayan cinlerin ve meleklerin de Rabbidir. Bu varlıkların da hepsini Allah yaratmış ve hepsine boyun eğdirmiştir. Allah'ın yarattığı alemler insan aklının ve hayal gücünün çok ötesindedir. Hepsi O'nun kusursuz yaratmasının, sanatının ve sonsuz gücünün eseridirler.

Allah'ın bu Yüceliği ve büyüklüğü karşısında insana düşen ise, Hz. İbrahim gibi kendisine 'Teslim ol' çağrısında bulunan Rabbimiz'e yine Kuran'da haber verildiği üzere, "... Alemlerin Rabbine teslim oldum" (Bakara Suresi, 131) cevabıyla yönelmektir. Ve tüm yaşantısını Kuran'da kendisine "De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (Enam Suresi, 162) ayetiyle emredildiği gibi, yalnızca Allah'ın rızasını kazanmak için yaşamaktır. Ayetlerde şöyle buyrulur:

Böylece zulmeden topluluğun kökü kurutuldu. Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah'adır. (Enam Suresi, 45)

Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, Güneş'e, Ay'a ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O'nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir. (Araf Suresi, 54)


RAFİ

Yukarı kaldıran, yükselten

Kitap'ta İdris'i de zikret. Çünkü o, doğru olan bir peygamberdi. Biz onu yüce bir mekan (makam)a yükseltmiştik. (Meryem Suresi, 56-57)

Cahiliye toplumunda yaşayan insanlar Allah'tan uzak, O'nun emir ve yasaklarını uygulamayan, kendilerine verilen sayısız nimeti takdir edemeyen bir yaşam sürerler. Düşünmedikleri, akletmedikleri, takdir edemedikleri için de tam anlamıyla bir bilgisizlik ve cehalet içindedirler.

İşte Allah tarih boyunca yaşamış olan tüm toplumlara Kendi emirlerini, yasaklarını ve tavsiyelerini iletecek elçiler göndermiştir. Bu yolla dinden uzak yaşayan toplumları, içinde bulundukları cehaletten, bilgisizlikten kurtulmaya davet etmiş, onlara doğru yola ulaşmaları için bir imkan daha vermiştir.

Allah'ın gönderdiği elçiler aynı kavmin içinden çıkan, fakat üstün ahlak, akıl ve yüksek vicdanlarıyla toplum içinde dikkat çeken kişilerdir. Kuran'da pek çok kez belirtildiği gibi, elçiler, Allah'ın içinde bulundukları kavme özel olarak gönderdiği ve seçtiği insanlardır. Elçiler yaşadıkları toplumun insanlarından farklıdırlar; tek başlarına ve ilk olarak Allah'ın varlığının ve ahiretin kesin yakınlığının farkına varmışlardır. Elbette bu özellikler elçilerin üstün insanlar olduklarının apaçık delillerindendir.

Allah'ın varlığının ve büyüklüğünün bilincinde olan elçiler, kendilerine peygamberlik makamının verilmesinden sonra içinde yaşadıkları toplumları Kuran ahlakını yaşamaya davet etmişler, onları ahiret azabına karşı uyarıp-korkutmuşlardır. İçinde bulundukları zorlu koşullar, gönderildikleri inkarcı ve azgın kavimler, kendilerine sürekli zorluk çıkaran, hatta kimi zaman canlarına kasteden topluluklar, onları kesinlikle yollarından döndürememiş, aksine imanlarını güçlendirmiştir. Veya kimi zaman 'iman ettik, teslim olduk' dedikten sonra zor bir durumda aniden elçiyi yalnız bırakan ve 'gerisin geri dönen' topluluklarla da karşılaşmış, ancak bu zorluklar elçileri asla yıldırmamıştır. Onlar Allah'ın seçtiği, 'Yüce bir makama' layık görülmüş kullardır ve en belirgin özellikleri ise Allah'a olan samimi teslimiyetleri ve tevekkülleridir.

Bu samimiyetlerinin karşılığını da dünyada ve ahirette seçkin kılınarak almışlardır. Ayetlerde Allah şöyle haber vermektedir:

Bu, İbrahim'e, kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir. Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir. Ve ona İshak'ı ve Yakub'u armağan ettik, hepsini hidayete eriştirdik; bundan önce de Nuh'u ve onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u hidayete ulaştırdık. Biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz. Zekeriya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da (hidayete eriştirdik.) Onların hepsi salihlerdendir. İsmail'i, Elyasa'yı, Yunus'u ve Lut'u da (hidayete eriştirdik). Onların hepsini alemlere üstün kıldık. (Enam Suresi, 83-86)


RAHMAN-RAHİM

Merhamet eden, verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük ve ebedi nimetler vermek suretiyle mükafatlandıran, ezelde bütün yaratılmışlar hakkında hayır, rahmet ve irade buyuran, sevdiğini sevmediğini ayırt etmeyerek sayısız nimetlere kavuşturan

O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Gaybı da, müşahede edilebileni de bilendir. Rahman, Rahim olan O'dur. (Haşr Suresi, 22)

Rahman olan Allah sonsuz merhametini ve lütfunu görünen ve görünmeyen herşeyde tecelli ettirir. İnsan bu görünen ve görünmeyen nimetlerin Allah'ın emrine boyun eğmiş birlikteliği ile hayatını devam ettirir.

Allah her gün toprağın içinden milyonlarca tohumu filizlendiren, bu bereketli toprakla yerin altındaki 4.500 derece sıcaklıktaki dev kütleyi saklayıp örten, gökten tonlarca berrak su indiren, aynı anda dünyanın her yerinde milyarlarca canlıya rızık veren, her an ciğerlerimize dolan oksijeni yaratan ve hayat veren sayısız nimetleriyle yarattıklarını çevreleyendir.

Allah 100 trilyon hücreden oluşan insanın her bir hücresini yaratan, bunların hepsine ayrı ayrı görevini öğreten, içlerine her biri 1 milyon sayfalık bilgiyi içeren DNA'ları yerleştiren, bu sistemi milimetreden çok daha küçük bir küpün içine sığdırdığı protein, yağ ve su moleküllerine yaptıran ve bütün bunlarla insana can veren ve varlığını her an sürdürmesini sağlayandır. Tüm insanlar ana rahmine düştüğü andan, toprağa geri döndüğü ana kadar sadece Allah'ın yarattığı nimetleri tanır, bilir ve onlarla yaşarlar. İnsanlardan bu nimetleri gören ve yaratılış amacını kavrayarak O'na kulluk edenler olduğu gibi nankörlük ederek Allah'a kulluk etmekten yüz çevirenler de vardır. Buna rağmen Allah insanların üzerinde Rahman ismini en güzel şekilde tecelli ettirir. İman etmeyenler, münafıklar ve müşrikler de dünya hayatında aldıkları hava, içtikleri su dahil olmak üzere gizli açık tüm nimetlerden faydalanırlar. Allah müminlere verdiği gibi onlara da mal-mülk, içinde oturacakları güzel evler ve soylarını devam ettirecekleri evlatlar verir. Onları da güzel rızıklarla besler. Onlara da sağlık, güç ve güzellik verir. Çünkü Allah Rahman'dır.

Allah dünya hayatında inkar edenleri belki dine dönerler, düşünüp aklederler ve Kendisi'ne şükrederler diye yararlandırmaktadır. Fakat yüz çevirenler, Allah'ın nimetlerinden ancak göz açıp kapama vakti kadar olan dünya hayatları süresince yararlanabilirler. Ahirette ise bütün nimetler, sahip olduklarını yalnızca Allah'a yakınlaşmak ve O'nun rızasını aramak için kullanan ve Rabbimiz'e her an şükreden müminlere aittir. Çünkü Allah Rahim'dir ve cenneti yalnızca mümin kullarına müjdelemiştir. Ayetlerde şöyle buyrulur:

Adn cennetleri (onlarındır) ki, Rahman (olan Allah, onu) Kendi kullarına gaybtan vadetmiştir. Şüphesiz O'nun va'di yerine gelecektir. (Meryem Suresi, 61)

Rahman ve Rahimdir. (Fatiha Suresi, 2)

De ki: "Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundur." Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse. (İsra Suresi, 110)

O gün, kendisinden sapma imkanı olamayan çağırıcıya uyacaklar. Rahman (olan Allah)a karşı sesler kısılmıştır; artık bir hırıltıdan başka bir şey işitemezsin. (Taha Suresi, 108)

(Resulullah) Dedi ki: "Rabbim, hak ile hükmet. Bizim Rabbimiz, sizin her türlü nitelendirmelerinize karşı yardımına sığınılan Rahman (olan Allah)dır." (Enbiya Suresi, 112)

Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün; Rahman'ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da,) Doğruyu söyleyecektir. (Nebe Suresi, 38)


RAKIB

Bütün varlıklar üzerinde gözcü olan,bütün işler kontrolü altında tutan

Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının. Ve (yine) kendisiyle, birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir. (Nisa Suresi, 1)

Allah yoktan yarattığı tüm varlıkları koruyup gözetendir. Uzayın derinliklerindeki yıldızlar ve sistemlerden, dünyayı kuşatan atmosferdeki olaylara, insanın meydana getirdiği toplumlardan, yeryüzünü kaplayan bitki örtüsüne, insan bedenindeki kompleks ve karmaşık sistemlerden, mikro ve makro alemlere, gözle göremediğimiz tüm boyutlara kadar herşeyi her an kontrol eden, gözetleyen, şahit olan, denetleyen Allah'tır.

İnsan başıboş bırakıldığını, amaçsızca hayatını sürüdürebileceğini zannedebilir. Ama hangi iş üzerinde olursa olsun Allah onun üzerinde şahittir. Hiç kimse Allah'tan bir şey gizleyemez. Gizli anlaşma, plan, sır, tuzak; bunlar Allah Katında asla gizlenemeyecek olaylardır. Herşeyi gören, işiten ve bilen Allah'ın Zatından hiçbir şey gizli kalamadığı için, herkesin yaptığına eksiksiz bir adaletle karşılık verilir. Birçok kişide "Allah'ın kainatı yarattığı sonra herşeyi kendi haline bıraktığı" gibi çarpık bir düşünce vardır. Oysa bu çok büyük bir yanılgı ve zandır.

İnsanın çıplak gözle hiçbir zaman göremeyeceği hücre içindeki ayrıntıları Allah en ince ayrıntısına kadar bilendir. Vücut içindeki bir hücre diğer trilyonlarca hücreyle birlikte son derece uyumlu bir şekilde hareket ederken, bazen birden farklı bir davranış içine girer ve bugün tam olarak kaynağı ve tedavisi bulunamamış olan kanser ortaya çıkar. İnsan kendi içinde oluşan bu yapıdan hiç haberdar değilken Allah tüm bunların üzerinde şahittir ve her evreyi kontrolü altında tutar. Nasıl bir insan Allah'ın izni dışında bir adım bile atamazsa, o hücre de Allah'tan habersiz en ufak bir davranışta bulunamaz.

Allah herşeyi yaratandır bilendir. O, tüm bilgilerin tek kaynağıdır. Hiçbir varlık O'nun ilmi dışında bir şey yapamaz. Bir ayette şöyle buyrulur:

... Allah herşeyi gözetleyip denetleyendir. (Ahzab Suresi, 52)


RAUF

Pek esirgeyen, çok acıyan

Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir. (Bakara Suresi, 143)

Allah'ın yarattığı tüm canlılar kusursuz, üstün bir yaratılış ve kompleks bir yapı sayesinde yaşamlarını sürdürmektedir. Bu, Rabbimiz'in merhametinin ve rahmetinin delillerindendir. Çünkü hiçbir canlı kendisi için en uygun, en elverişli şekilde yaşamak için güç sarf etmemiş, sadece Allah'ın üstün aklına teslim olmuştur. Allah ihtiyaç duyabilecekleri herşeyi zaten onlara vermiştir. Mesela bütün canlıların kendilerini savunmak için farklı yetenekleri vardır. Kimisi son derece korkutucu bir görünüme sahiptir, kimisi zehirli, kötü kokulu veya yakıcı gazlar püskürtür. Bazıları atiktir, düşmanlarından hızla kaçarlar, bazıları ise farklı bir savunma şekli olarak dayanıklı zırhlarla kaplıdır. Bir kısmı bedenlerini düşmanlarından saklayabilecek şekilde bir görüntüye sahiptir, diğer bir bölümü de ölü taklidi yaparak düşmanı kandırabilecek şekilde yaratılmışlardır.

Şüphesiz canlılar bütün bu niteliklere tesadüfen ya da kendi istekleriyle ulaşmamışlardır. Herşeyi böylesine kusursuz ve büyük bir ilimle yaratan Allah, onların üzerindeki şefkatini, her birini hayatlarını sürdürebilecek şekilde noksansız özelliklere sahip olarak yaratmasıyla göstermektedir.

Tüm bu canlıların sahip oldukları özellikler yanında insanların hizmetine verilen imkanlar ise çok daha üstündür. Öyle ki insan maddi ve manevi sahip olduğu tüm özellikleri düşündüğünde, hayatını sürdürebilmesi için özel olarak yaratılmış bir dünyada yaşadığını çok açık bir şekilde fark edebilir. Varlığını sürdürebilmek için ihtiyaç duyduğu herşeyi yakınında bulması da Allah'ın rahmetinin çok büyük delillerindendir. Fakat tüm bunlardan çok daha önemli bir nokta vardır: İnsanın görebilmesi, işitebilmesi, konuşabilmesi... Tüm bunları yapabilmesi için göz, kulak ve dili yaratan Allah, aynı zamanda verdiği düşünme kabiliyetiyle de insanı yeryüzündeki tüm canlılardan üstün kılmıştır. Allah'ın Rauf sıfatı Kuran'da şöyle bildirilmektedir:

Her bir nefsin hayırdan yaptıklarını hazır bulduğu ve her ne kötülük işlediyse onunla kendisi arasında uzak bir mesafe olmasını istediği o günü (düşünün). Allah, sizi kendisinden sakındırır. Allah, kullarına karşı şefkatli olandır. (Al-i İmran Suresi, 30)

Görmedin mi, Allah, yerdekileri ve denizde onun emriyle akıp giden gemileri, sizin yararınıza verdi. Ve izni olmadıkça, göğü yerin üstüne düşmekten alıkoyar. Şüphesiz Allah, insanlara karşı şefkatlidir, çok merhametlidir. (Hac Suresi, 65)

Sizi karanlıklardan nura çıkarması için kuluna apaçık ayetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah, size karşı elbette şefkatli olandır, esirgeyendir. (Hadid Suresi, 9)

DEVAMI===>DEVAMI===>

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder