4 Temmuz 2009 Cumartesi

ŞEYTANIN ETKİSİYLE 'ÜZÜNTÜDEN ZEVK ALMA' MANTIĞI



ŞEYTANIN ETKİSİYLE 'ÜZÜNTÜDEN ZEVK ALMA' MANTIĞI

Allah'a karşı büyüklenen, Cennet'ten kovulan şeytanın amacı tüm dünya hayatı boyunca insanların tümünü Allah'ın yolundan saptırmak ve onları olmadık kuruntulara düşürmektir:



Onları -ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim ve onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve Allah'ın yarattıklarını değiştirmelerini emredeceğim." Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır. (Şeytan) Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va'detmez. (Nisa Suresi, 119-120)





img_8201-758921.jpg



İşte şeytanın bu etkisi sebebiyle insanlar üzülmeye, sinirlenmeye şaşırtıcı şekilde eğilim gösterirler. Hatta olayların içinde sinirlenecek veya üzülecek bir konu bulmaya çalışır, özellikle onun üzerinde yoğunlaşırlar. Haksızlığa uğradığını düşünerek üzüntü ile boğuşmak, arkasından intikam almaya çalışmak Kuran ahlakına uymayan her insanın başındaki en büyük belalardan biridir. Şeytan amacını bu yolla gerçekleştirmekte, insanları olmadık kuruntulara düşürerek onları dünya hayatında oyalamaktadır.


Filmler bile bu tema üzerine kurulmuştur. Önce kişi mutlaka bir haksızlığa uğramakta, ardından esaslı bir intikam peşine düşmektedir. Seyredenler bu ruh halini çok iyi bildiklerinden haksızlığa uğrayan kahramanın tarafını tutarak heyecanlanır, onun hislerini olduğu gibi paylaşırlar.

Bu tutum insanları sıkıntılara, belalara, boş kuruntulara, hastalıklara, stres ve yorgunluğa, dikkat kapanıklığına iten bir sistemi beraberinde getirir. Bu şekilde davranan kişi üzülerek, hatta intikam aldığını düşünerek aslında kendisine zarar verir. Şeytan, bu kuruntularla insanları cehennemin karanlık ve bela dolu ruh haline yöneltir.


Oysa Allah her şeyi bir kader ile yaratmıştır. İnsan, endişe etse de üzülse de kaderinde yaşayacakları bellidir. Ve daha da güzeli, bu kader dahilinde Rabbimiz her şeyi hayır ile yaratmıştır. Tüm güzelliklerin ve nimetlerin Sahibi, sonsuz güzel olan Rabbimiz'in ayetinde belirttiği gibi "...Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz". (Nisa Suresi, 170) Nasıl bir durumun kişi için hayırlı olduğunu yalnız Allah bilir. Dolayısıyla insanın kendisi için zaten hayırla yaratılmış olan bir olay için üzülmek, onun sonuçlarını uzun uzun düşünmek yerine, Rabbimize tevekkül edip bunun mutlak güzel bir sonuç ile sonuçlanacağına inanması gerekmektedir. Tüm yaratılanlar Yüce Allah'a aittir ve kuşkusuz Rabbimiz bunların sonucunu bilir. Allah'ın her şeyi en kusursuz şekilde hayırla yarattığına iman etmek ve buna kalpten inanarak yaşamak, Allah'ın dilemesiyle, dünyada da ahirette de insana en büyük kazancı sağlayacaktır. Kuşkusuz en doğrusunu Allah bilir



ŞEYTANIN BİR OYUNU: ADİLİK

 tavuskusu(1).jpg

Şeytan insanları çok çeşitli yollarla Allah rızasına uymaktan alıkoymaya çalışmaktadır. Bu yöntemlerden biri de kişinin Kuran’a uygun güzel ahlaklı tavır göstermesini engelleyen ve halk arasında ‘adilik’ olarak bilinen tavırlar göstermesini sağlamaktır.


Halk arasındaki adıyla ‘Adilik’ nedir?


Kuran ahlakıyla çatışan her tavır adiliği içinde barındırır. Allah Kuran’da müminler için güzel ahlakı, fedakarlığı, mazlumluğu, 


tevekkülü övmekte, bencilliği, asiliği, aksiliği, duygusallığı ve ters tavırları yermektedir. Kuran’a sıkı sıkıya bağlı bir müslüman Allah’ın bu emirlerine uymada titizlik gösterir. Fakat Kuran’ın emrettiği ahlakı hayatına geçirememiş insanlar asil olmayan tavırlar gösterebilmektedirler. Bu tavırlar nefislerinin zorlandığı vakitlerde, kendilerini haklı gördüklerinde, isteklerinin gerçekleşmediği, sıkıldıkları ya da bencilce düşündükleri zamanlarda ortaya çıkabilmektedir. Örneğin gün boyunca çalışan bir insanın bu işleri yaparken sürekli söylenmesi, bir şeylerden şikayetçi olması, etrafındakilerin ne kadar çalıştıklarını araştırması, her işini Allah rızası için yapan bir müminin tenezzül etmeyeceği bir tavırdır. 


Asil olmayan tavırlardan biri de, Kuran’a uygun olmayan bir ahlak gösterildiğinde müminlerin güzel ahlaka davet eden tavsiyelerine uymayarak kendince haklılığını ispat etmek için kişinin kötü ahlak gösteren insanları örnek göstererek kıyaslama yapmasıdır. Oysa samimi müminler hata yapsalar dahi hatalarından geri dönmeyi bilir ve kendilerine tavsiye edilen güzel öğütlere uyarak müminlerin takva olanını örnek alırlar.


Ayrıca Allah’tan korkan bir mümin herşeyin kaderinde yaratıldığını ve tevekkül etmesi gerektiğini unutmaz. Dolayısıyla duygusallaştığı, haksızlığa uğradığını düşündüğü, öfkelendiği bir an olmaz. Her olayı Allah yarattığı için herzaman Kuran’a uygun akılcı bir tavır gösterir.


Çözüm: Kuran’a Uygun, Asil Ahlak Göstermek


Allah’ ın ‘...Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.’ (Nisa Suresi, 76) ayetinde bildirdiği gibi insanın asil olmayan tavırlarını düzeltmesi Kuran’a tam uyulduğunda çok kolaydır. Allah samimi olarak Kendisi’ne yönelen kullarına doğru yolu gösterecek ve kalplerine güvenlik duygusu verecektir. Dolayısıyla müminler  kaderlerinde her ne olursa olsun tevekkül etmeli ve güzel ahlaklı tavırda sebat göstermelidirler. Üzülmek, sinirlenmek, küçük düştüğünü düşünmek, küçük hesaplar peşinde olmak, basit ahlaklı bir insanla kendini kıyaslamak yerine bu şeytani tavırların hepsini kökten yok edip sadece vicdana göre hareket etmek Allah’ın razı olacağı asil ahlakı yaşamak için yeterlidir, inşaALLAH.






ÜZÜNTÜ, MÜMİNLERDEN UZAK OLAN, İNKAR EDENLERE AİT BİR ÖZELLİKTİR 

Yüce Rabbimiz Kuran'da nefsin iyi özellikler kadar kötülüklere de yatkın olduğunu ve yalnızca iman edenlerin nefislerini bu kötülüklerden arındırabileceklerini bildirmiştir. Mümine bu üstünlüğü sağlayacak olan güç ise imanı, takvası ve Allah korkusudur. Allah korkusu, insanı Allah'ın istemediği bir tavrı yapmaktan alıkoyar. Müminin Allah korkusu ne kadar güçlü olursa, kötülüklerden sakınma hassasiyeti de o kadar güçlü olur. Dolayısıyla Allah'a imanı güçlü olan ve Allah'tan çok korkan bir kişi, üzülmeye karşı içinde bir güç bulamaz. Nefsi kendisini böyle bir zayıflığa teşvik bile, mümin hemen iradesini kullanıp, bu ruh haline girmemeyi başarır.


uzuntu.jpg

Bir insanın üzüntüden uzak durması için, bu konuda kesin bir karar vermesi gerekir. Üzüntü duyduğu olayları da, herşeyi yaratan Allah'ın büyük bir hikmetle yarattığını; hayatındaki herşeyin en küçük detayına kadar Allah'ın sonsuz aklıyla gerçekleştiğini bilmesi ve hayatını sürekli olarak bu gerçeğin şuuruyla yaşaması gerekir. Bir insan yalnızca bu gerçeği kavradığı takdirde hayatının sonuna kadar hep Allah'ın istediği şekilde bir ahlak gösterebilir.



Üzüntü, şeytanın insanlara en çok yaklaştığı konulardan birisidir. Kimi insanlardaki üzülmeye, içe kapanmaya, küsmeye olan eğilim şeytandandır.. Müslüman, şeytanın nerelerden yaklaşacağı, hangi konularda üzüntü vereceği, üzüntüye nasıl zemin hazırlayacağı gibi durumlara karşı hazırlıklıdır.Allah korkusu Müslümanın böyle durumlara karşı sürekli uyanık olmasını, dikkatinin ve şuurunun şeytanın oyunlarına karşı açık olmasını sağlar. Bunun sonucunda da mümin bir kimse, nefsi hangi yönde kışkırtırsa kışkırtsın mutlaka Allah'ın razı olacağı şekilde davranacağı üstün bir ahlak sergiler.Karşısına ne olay çıkarsa çıksın, bu ahlakından taviz vermez. En zor şartlarda bile üzüntüye, hüzne, karamsarlığa sürüklenmez. Allah'ın karşısına çıkardığı her durumda, beklenmedik olarak oluşan her ani olayda Allah'a karşı derin bir tevekkül içerisinde olur.


Müminlerin hiçbir olay karşısında hüzne kapılmamalarını sağlayan en önemli konulardan birisi de ahiretin varlığına kesin olarak iman etmeleri ve asıl olarak ahirete hazırlık yaparak yaşamalarıdır. Dünyanın çok kısa ve geçici olduğunu bilen, sonsuz ve mükemmel olan ahiret hayatını ümid eden bir insan için, nefsin üzüntüye teşvik ettiği dünya hayatına iliştin konuların hepsi önemini yitirir. Hiçbiri, Allah'ın rızasının, sevgisinin, yakınlığının ve cennetinin üstünde değildir. Bu nedenle, bir müminin Allah'ın sevgisini, rızasını ve cennetini ummasının vereceği neşe, mutluluk ve heyecan, dünya hayatına ait herhangi bir konu için duyulacak üzüntüye üstün gelir.


Ayrıca üzüntü Yüce Rabbimiz'in beğenmediğini ve sakınılmasını bildirdiği bir ahlaktır. Mümin herşeyden önce Allah'ın bu hükmü gereği nefsinin bu kışkırtmasına karşı kesin bir ahlak gösterir. Allah korkusu ve imanın neşesi, müminin tam tersine daimi bir huzur ve mutluluk içerisinde olmasını sağlar. Allah Kuran'da, bu ahlak yaşandığı takdirde Müslümanların mutlaka üstün geleceklerini şöyle vadetmiştir:


Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz. (Al-i imran Suresi, 139)


Sakın onlardan bazılarını yararlandırdığımız şeylere gözünü dikme, onlara karşı hüzne kapılma, mü'minler için de (şefkat) kanatlarını ger. (Hicr Suresi, 88)

mutluinsanlar.jpg

Müminin üzüntüden uzak bir ahlak içerisinde olmasının bir sebebi de, sürekli olarak Allah'ın verdiği nimetleri düşünmesi ve şükretmesidir. Çünkü Allah'ın üzerimizdeki yakın ilgisi ve Rabbimiz'in sonsuz lütfunun ve sevgisinin tecellileri olan nimetlerin her biri birer şükür ve sevinç vesilesidir.


SONUÇ


"Haberiniz olsun; Allah'ın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır." (Yunus Suresi, 62)


Kuran'da bildirildiği gibi üzüntü, Müslümanların uzak olduğu bir ruh halidir. Allah, samimi olan Müslümanları, ahiretteki


sonsuz hayatlarında da üzülmeyecekleri, mahzun olmayacakları bir hayatla yaşatacağını bildirmiştir. Burada, ebedi olarak, Allah'ı razı etmiş olmanın ve nimetlerin sevincini yaşayacaklardır. Elbette Müslümanlar dünyada imtihan oldukları için hastalıkla, zorlukla, sıkıntıyla, inanmayanların, saldırılarıyla, mallarının etsiltilmesiyle ve daha birçok zorlukla karşılaşırlar. Ancak bunların hiçbiri onlarda üzüntü oluşturmaz. Müslüman Allah'ın kendisine yaşattığı kaderin güzelliğinin, imtihan olduğunun, herşeyde hayır ve hikmetler olduğunun farkındadır.


Üzüntüye kapılmamak Allah'ın bildirdiği, imani bir yükümlülüktür. Mümin bu ruh halinden Allah emrettiği için sakınır. Ancak Yüce Rabbimiz dünya hayatını, üzüntünün ne kadar yanlış bir ahlak olduğunu insanın düşünerek de anlayabileceği gibi yaratmıştır. Zira dünya hayatı, üzüntülerle, kuruntularla, gereksiz vesveselerle vakit kaybedilmeyecek kadar kısadır. İnsanın çok kısa bir süre içinde dünyadaki imtihanı bitecek ve asıl kalacağı sonsuz ahiret hayatına kavuşacaktır. Ölüm mutlaka bir gün dünyadaki herkesin karşısına çıkacaktır. Bu kadar geçici ve kısa kalınan bir yerde, bu değerli zamanı üzülerek, Allah'ın istemediği bir ahlakı göstererek, nimetleri farkedemeden geçirmek insan için çok büyük bir kayıptır. İnsan üzülmenin aksine, dünyadayken, sonsuz ahiret hayatının sevincini yaşamalıdır. Allah'ı razı etmiş ve cennetle müjdelenmiş olma ümidi ve sevinci, insanın yüzüne, konuşmalarına, ahlakına ve tüm hayatına yansımalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder